Bir takım Radikal Cihat'çı örgütlerin, Orta Doğu'daki faaliyetleri, basit bir Arap-Yahudi çekişmesinden ibaret değildir. Aksine bu örgütlerin "Kutsal Savaş" adını verdikleri Cihat, tüm topluluklara; Yahudi, Hristiyan ve ılımlı Müslüman'lara da karşıdır. Bu örgütlere karşı durulabilmesinin önündeki anahtar kelimenin "Eğitim" olduğunu düşünüyorum. İnsanlar bu tür yapılanmalar hakkında bilinçlendirildiği takdirde, bunlara karşı ayakta durma, ve dünyadaki güven ortamını muhafaza etme amacına ulaşma şansımız, çok daha yüksektir.
Her gün yeniden tomurcuklanan bu örgütlerin, hedeflerinin ve ideallerinin farkında olmamız, oldukça önemlidir. Cihatçıların hedefleri, sadece Müslüman olmayanlar değildir. Bu örgütlerin liderlerinin ağızlarından, misyonlarının birçok kez tüm dünyayı İslam egemenliği altında tutmak olduğunu duyduk. Cihatçıların en önemli stratejilerinden biri, hedefledikleri ülkelerde hücre hücre yapılanmak, adeta bir kanser hücresi gibi, o ülkenin toplumunda kök salmaktır. Bu şekilde, ABD gibi devasa bir gücü, gayelerinin bir paçası haline getirme cüretinde bulunabiliyorlar.
Hiç şüphesiz bu Cihatçı örgütlerin hedef olarak belirledikleri ülkelerin başında, İsrail gelmektedir. Dünyada halen var olan Yahudi düşmanlığı, 20. yüzyılda olduğundan daha fazladır. Özellikle birçok Avrupa devleti, Yahudi düşmanlıkları sebebiyle, toplumların refahına potansiyel bir tehlike arzeden bu yozlaşmış rejimlere, çokça destekte bulundular ve halen bulunmaya devam ediyorlar. Eğer şimdi cihad tehdidine karşı mücadelede bulunmaz isek, ileride daha fazla toprağa, daha fazla kaynağa ve çok daha yıkıcı silahlara sahip olacakları zaman, bunlarla başa çıkmamız zor olacaktır.
DAESH, Hizbullah, Boko Haram, Hamas gibi bu radikal örgütler en fazla zararı, mensubu oldukları topluma vermektedir. Bu şekilde Cihatçı örgütlerin halen hüküm sürmesi durumunda, ne Orta Doğu'da ne de dünyanın başka yerlerinde hiçbir Hristiyan, Budist ve hatta ılımlı bir Müslüman'nın dahi can güvenliği yoktur. Bugün binlerce Hıristiyan, zalim Cihatçıların ölüm tehdidi altında kaçmak zorunda kalıyor, Avrupa’daki anti-Semitizm, Nazi döneminden bu yana yükselişe devam ediyor. Gerçekleri isteyerek çarpıtan kötülere destek verenler, nihayetinde kendi geleceklerini ve çocuklarının geleceklerini baltalıyorlar.
Müslüman dünyasındaki bazı yozlaşmış liderler, kendi güçlerini ve kişisel finansal servetlerini sağlamlaştırmak için, milletlerini umutsuzluk, cahillik içinde yaşamaya mahkum ediyolar, bunu da iktidarlarının gücünü kullanarak yapıyorlar. Örneğin, Kuran hükümleriyle yönetilen BAE Prensi, kendi halkı plajlarda özgürce yüzemiyor, istediği gibi giyinemiyorken, kendisi Londra'daki bir seks partisinde bulunabiliyor. Suudi Arabistan Prensi, halkı sefalet içinde yaşıyorken, kendisi eşleriyle mayo-bikini vaziyette Antalya açıklarında yatlarda sefa sürebiliyor.
Bu örneklerden daha vahimi, Filistin'e sivil yardımda bulunan devletlerden alınan kaynakları, Filistin hükümeti kendi halkına kullanacakken, iğrenç amaçlara ve İsrail düşmanı cihatçı örgütlere aktarabiliyor. Filistinli mülteciler gittikleri birçok Arap ülkesinde, piyon; hatta savaş meydanlarında kalkan olarak kullanılıyorlar.
Hakikatlerden hiç kimse kaçamaz. İnsanlardan bunların farkında olanlar ve dünyada gerçekleri söyleyenler ne kadar çoğalırsa, barışçıl bir dünyada yaşama şansımız da o kadar yüksektir.
SEFİROD